Dünya genelinde gittikçe yaygınlaşan uzaktan eğitim dikkat çekici bir fenomen olarak her toplumun eğitim sisteminde etkisini artırmaktadır. Bu eğitimde temel hedef, iş hayatı, yaşanılan mekanlar ve benzeri durumları dikkate alarak eğitimin yaygınlaşmasını sağlamak, insanların yaşam koşullarından kaynaklanan çeşitli kısıtlılıkları eğitim öğretim için bir engel olmaktan kurtarmaktır. Daha önce mektupla eğitim ve açık öğretim tecrübelerine sahip olan Türkiye’de de dünyadaki gelişmelere paralel olarak uzaktan eğitim son yıllarda yaygınlaşmaya başlamış ve iktisat, işletme ve iletişimden edebiyat, tarih ve ilahiyat alanlarına kadar pekçok alanda öğrencilere çeşitli düzeylerde bu imkan verilmiştir.
İlahiyat alanında uzaktan eğitim, lisans tamamlama düzeyinde verilmektedir. İlahiyat önlisans derecesine sahip olanlar, merkezi bir sınavdan elde ettiklere puanlar da dikkate alınarak merkezi yerleştirme ile kısaca İLİTAM olarak adlandırılan ilahiyat lisans tamamlama programına alınmaktadırlar. Ankara ve Sakarya üniversiteleri tarafından yürütülen bu programa son yıllarda başka üniversitelerde de yer verilmiş ve programın işleyişi ve yapısı açısından ortaya çıkan tecrübe dikkate alınarak, aksayan yönleri düzeltilme yoluna gidilmiştir. Nitekim İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi bünyesinde de İLİTAM programı son iki yıldır eğitim öğretim faaliyetlerini üniversitenin uzaktan eğitim merkezi (İSUZEM) işbirliğiyle yürütmektedir.
Genelde uzaktan eğitim, özelde ise İLİTAM programına yönelik olarak Türkiye’deki farklı çevrelerde zaman zaman çeşitli tartışmaların yapıldığı bilinmektedir. Bu tartışmaların bir kısmı, bu programın müfredat ve içeriğine yönelik olurken büyük bir kısmının programın veriliş şekli olan uzaktan eğitimle ilgili olduğu görülmektedir. İlahiyat derslerinin uzaktan eğitimle verilmesinin çeşitli sorunlar oluşturacağı, derslerin ve sınavların sağlıksız ortamlarda yapılacağı ve eğitim öğretim açısından çeşitli problemlere yol açacağı gibi birçok argüman ileri sürülmektedir. Uzaktan eğitime yönelik eleştirel yaklaşımların önemli ölçüde örgün eğitimden geçmiş ya da geçmekte olan kişiler tarafından dillendirilmesi de dikkat çekicidir. Bu bağlamda bazı çevreler, uzaktan eğitimi tamamlayanların örgün eğitim mezunlarıyla aynı diplomayı alacak olmaların bir haksızlık olduğunu da ileri sürmektedirler.
Genelde bu tartışmaların, uzaktan eğitimi ve İLİTAM programını yeterince tanımayan çevreler tarafından dışarıdan yapılan yüzeysel değerlendirmeler çerçevesinde yürütüldüğü gözden kaçmamaktadır. İLİTAM üzerine zaman zaman çeşitli yerlerde yapılan yorum ve değerlendirmelerde bunu görmek mümkündür. Nitekim Fatma Barbarosoğlu’nun 09 Mart 2012 Cuma günü Yeni Şafak Gazetesindeki köşesinde “Birileri uzaktan eğitimi durdursun” başlıklı yazısında bir okuyucusunun satırlarından yaptığı alıntı bunun açık bir örneğini oluşturmaktadır.
Bu köşe yazısında alıntılanan E.Y. isimli okuyucunun satırları İLİTAM programına yönelik açıktan bir dezenformasyondur. İstanbul İlahiyat uzaktan eğitim programına devam eden bir öğrenciden hareketle dile getirilen görüş ve iddialar üzüntü vericidir. Buradaki üzüntünün temel nedeni “İlahiyat Fakültesi mezunu, doktorasını tamamlamış bir okuyucu” olarak tanımlanan bu kişinin verdiği yalan yanlış bilgilerle İstanbul üniversitesi İlahiyat Fakültesi bünyesinde iki yıldır uygulanmakta olan İLİTAM programına yönelik kamuoyunun yanlış bilgilendirilmeye çalışılmasıdır.
Yayımlanan satırlarında söz konusu kişi İLİTAM’la ilgili uzaktan eğitim programını, sanki yalnızca dönem sonunda verilen bir haftalık bir yüzyüze eğitimle sınırlı imiş gibi göstermekte, öğrencilere eğitim öğretim veren hocaları yapılan sınavlarda sordukları soruları bilmemekle itham etmekte ve bir üniversitede bir sene sonunda 5000 diploma “dağıtıldığını” iddia etmektedir.
Bu kanaat ve iddiaların tamamıyla gerçek dışı olduğu ve bu programa yönelik önyargıların dışavurumundan ibaret olduğu aşikardır. Öncelikle köşe yazısında yer verilen satırların yazarının, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi bünyesinde uzaktan eğitimle verilen İLİTAM programının işleyişinden bihaber olduğu ortadadır. Öğrencilere verilen eğitim, online sistemde sanal sınıflar oluşturmak suretiyle “canlı yayın ders anlatımı” şeklinde gerçekleştirilmektedir. Öğrenciler belirlenen ders saatlerinde online ortamdaki sınıflara katılmak suretiyle yalnızca canlı yayın olarak verilen dersleri takip etmekle kalmamakta, derslere ilişkin soru ve görüşleriyle canlı yayın derslere katılabilmektedirler. Öğrencilere verilen derslere yönelik müfredat, içerikler ve ders materyalleri örgün eğitim programından farklılık arzetmemektedir. Öğrencilerin ara sınavları online olarak, dönem sonu sınavları ise Fakültede yapılmaktadır. Fakültede yürütülen bu program öğrencilerine her dönem sonunda düzenlenen yüzyüze eğitim katkısıyla öğrencilerin ilgili öğretim elemanlarıyla görüşmeleri ve dönem boyu canlı dersler aracılığıyla aldıkları eğitime yönelik bir değerlendirme fırsatı yakalamaları da sağlanmaktadır. Dolayısıyla İLİTAM programına ilişkin yürütülen uzaktan eğitim, ders kitaplarıyla yürütülen bir açık öğretim ya da mektupla eğitim değildir.
İkinci olarak, ilgili köşe yazısında “İlahiyat Fakültesi mezunu ve doktorasını tamamlamış” bir kişi olarak tanımlanan söz konusu satırların yazarının ilitam programında ders veren İlahiyat Fakültesi öğretim elemanlarının öğrencilere sordukları soruları bilip bilmediklerini sorgulaması oldukça ilginçtir. Bu durum, en basit bir yaklaşımla ilgili hocalara yönelik bir suizan, karalama ve iftiradır. Bu kişiye bu suizan, karalama ve iftirayı lisans ve lisansüstü düzeyde aldığı ilahiyat eğitimiyle, özellikle de İslam ahlakıyla nasıl bağdaştırdığını sormak gerekir.
Bir diğer husus İLİTAM programları mezunlarına yönelik verilen rakamlardır. Söz konusu kişi “bir ilitam programda bir sene sonunda 5000 diploma dağıtıldığından” bahsetmekte ve 10 üniversite olduğu var sayılsa 50000 gibi “uyku kaçırmaya yetecek korkunçlukta bir rakam”dan söz etmektedir. Hayali ihracatcıları, masa başı yazarları, masa başı yorumcuları ve masa başı bilim insanlarını biliyoruz. Açıkçası bu da gerçekle uzaktan yakından ilgisi olmayan tamamıyla hayali, masa başı bir kanaat. Hani insanın, “neresini düzelteyim ben bunun” diyesi geliyor. Bu sayılar tamamıyla yanlış. Zira İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesindeki İLİTAM programının her yıl 500 kontenjanı var. İLİTAM programına yer veren diğer üniversitelerde ise söz konusu programa yönelik 700 ila 200 arası kontenjan söz konusu. Dolayısıyla Türkiye genelinde bu programın toplam 4100 civarında yıllık öğrenci kontenjanı var.
İLİTAM programı mezunlarına diploma “dağıtılması” meselesine gelince… Fakültemiz İLİTAM programına kayıtlı öğrenciler gerekli şartları yerine getirerek programı tamamladıklarında diplomalarını “alacaklar” ve ilahiyat lisans mezunu olacaklar. Ancak belli ki örgün eğitim görseler bile birileri, “dağıtılan diplomalar” alıyorlar…
Son bir husus da böylesi satırların bir gazetenin köşe yazısına rastgele alıntılanmasına yöneliktir. Sorumlu bir yazarın her şeyden önce okuyucuyu ve kamuoyunu doğru bilgilendirme adına bu satırlarda ileri sürülen iddiaları araştırdıktan sonra yer vermesi beklenirdi.
Sonuç olarak, gerek örgün gerek uzaktan eğitim İlahiyat Fakültelerindeki eğitim öğretim ve müfredat üzerine kuşkusuz çok şey konuşulup söylenebilir. Ancak, belli ki İlahiyat Fakültelerinde özellikle İslam ahlakına yönelik müfredatın yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor.
İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şinasi Gündüz
Kaynak:Timeturk